Bu hikayemi sizinle paylaşmak istedim. Kızları göreve yeni atanmış ve karı koca onunla gelmişlerdi. Tesadüf eseri tanıştık ve yakın illerden olduğumuzu öğrenince epey samimi olmuştuk. Bir iki gün amca ile tavla oynamıştık. Amca diyorum çünkü benden 25 yaş büyük, yani 59 yaşındaydı. Eşi ise 49 yaşındaymış. Bunları, eşi gittikten sonra Neriman abla ile otururken öğrenmiştim. Kızına ev tutup eşyaları yerleştirip gidecekti ama tuttukları evin sahibi teslimat için aybaşını bekliyordu ve daha bir hafta vardı.
Neriman Hanım, Neriman Köksal’a benzeyen, iri yarı, kilolu ama hâlâ “taş gibi” denilecek cinsten, beyaz tenli bir kadındı. Bir gün lokalde kahve içerken göz göze geldik ve bakıştık. Ama gözlerimizle birbirimizi becerdik sanki.
“Bir ihtiyacınız olursa lütfen söyleyin, ablacım,” dedim.
“Odamızda ütü yapabilir miyiz, bilemiyorum. Ütüsüz olmuyor falan,” dedi.
İkimiz de biliyorduk ki konumuz bu değildi, ama içimiz kaynamıştı hemen.
“Aranızda çok yaş farkı var mı?” diye sordum önce.
“20 yaş benden büyük, Rıza Bey,” dedi.
“Desenize artık kardeş gibisinizdir,” dedim muzırca.
İç çekerek, “Evet, maalesef,” dedi.
Ve bir yolunu bulup ütü ve kettle göstermek için beni odalarına götürdü. Kapıyı kapatır kapatmaz bana yaklaştı ve gözlerime bakarak, “Banyoyu görmek ister misin? Devamlı sıcak su vardır,” dedi.
“Sebepsiz banyoyu ne yapayım, abla?” dedim. “Yıkanacak sebebi olmalı insanın, bence,” diyip dudaklarına hafif bir öpücük kondurdum.
“İkimiz de ne istediğimizi biliyoruz, değil mi, ablammmm?” dedim. Ama ne ablamdı o, benimkini dimdik etmişti.
“Herkes istediğini alsın o zaman, ablacım,” dedim yine muzırca ve sıkıca sarılıp aletimi göbeğine değdirdiğimde, “Dur!” dedi ve elini pantolonumun önüne atıp fermuarı indirerek içine elini daldırdı ve kulağıma: “Ablanı sen soy, ne olur kardeşim,” dedi.
Canıma minnetti. Beline dolanmış ellerim hemen eteğinin fermuarını aşağı çektim ve eteği aşağı sıyırdım. Epey sarkık ve kiloluydu ama gözüm bir şey görmüyordu. Altında beyaz pamuklu bir kilot vardı ve içinden şeftalisi kabarmış bir şekilde sanki bana bakıyordu. Ama önce ablamı iyice soymalıydım. Tabii o da boş durmuyor, beni soyuyordu. Çırıl çıplak kaldığımızda yatağa geçtik ve öpüşmeye başlamıştık. Aslında öpüşmek değil de, onun beni somurması, emmesi gibi bir şeydi. Ben sadece elimle o iri, kaymak şeftaliyi okşamakla meşguldüm ve epey suyu akmıştı.
“Yalar mısın beni?” dedi. “Yalanmayı unuttum daaa.”
O kalın, varisli bacaklarıyla apışıp o kocaman kaymağı dilime sundu. Ben de dilimi içine daldırdım. Saçlarımı okşuyor, karıştırıyor, bir eliyle de sırtımı okşuyordu. Ama acayip bir şekilde inliyordu. Beni omuzlarımdan kendine çekip, “Sıra bende,” diyip aletimi iyice somurdu. Ama illaki o şeftaliye patlamak istiyordum, kendimi tutmak istiyordum. Ancak o vantuz dudakların karşısında duramayarak patladığımda, sularımı memelerine doğru fışkırttı, kendini batırdı. Sonra:
“Benim duş almak için sebebin oldu. Banyoya gelsene,” diyip duşa gitti.
Arkasından ben de banyoya daldım. Duşumuzu alırken tekrar önümde diz çöktü ve o kalın dudakları yine beni sertleştirmişti. Hemen banyonun içine diz çöktü ve “Köpek pozisyonunda sik ablanı! Çabuk sik!” diye inlemeye başladı.
Hemen yerimi alıp kalın dudaklı şeftalisine gömüldüm ve gidip gelmeye başladım. O kocaman kalçaları sallıyor ve beni alıp çıkarıyordu içinden. Epey gidip geldikten sonra, “Ablammm, esmerim!” diyerek inleyerek boşaldı ve “Ooh!” dedi.
Tekrar duşumuzu alıp bornozlarımızla yatağın üzerine uzandık ve yarın tekrar buluşmak için sözleştik Neriman ablamla… Sonra neler mi oldu? Onu da duyacaksınııızz.

